
Edep: İncelik, kibarlık, iyi tutum ve davranış, takdir ve hayranlık gibi anlamlara gelmektedir. Bir kavram olarak edep; örf, adet ve kural halini almış iyi ve faydalı tutum ve davranıştır.
Edep, bütün hallerde istikamet ve iyilik üzere bulunmaktır. Edep Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı saygıdır. “Edep kelimesi, elif, dal ve be harfinden ibarettir. Elif, kişinin eline, de harfi kişinin diline, b harfi de beline sahip olmasına işaret eder.”
Edebin ilk öğretmenleri anne ve babadır. Çocuk onlardan aldığı edeple topluma karışır sonra okul ve toplum menfi yada müspet etkileri ile şekillenir. Unutulmamalıdır ki iyi bir aile terbiyesinden geçmiş insan topluma rağmen hal ve davranışlarını kontrol altında tutabilir.
Güzel ahlak, saygı, terbiye, hayâ, nezaket ya da daha geniş tarifiyle ruhun dine riayet eder yönde olması anlamlarına gelen Edeb, İslam’ın ve İslam Peygamberinin gönderilme gayesini teşkil eder. Resulullah (SAV) bir hadisinde “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmaktadır.
Bir hadislerinde “Beni Rabbim edeblendirdi, ne güzel terbiye etti” buyuran Peygamber Efendimiz (SAV), müeddibinin Allah (CC) olması sebebiyle edebin zirve noktasındadır. Bu durum Yüce Allah (CC) tarafından Kur’an-ı Kerim’de de “Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır. (Ahzab–21)” şeklinde ifade edilmektedir. Hz. Aişe (RA) validemize “Resulullah (SAV)’in ahlakı nasıldı” diye sorulduğunda “Siz Kur’an okumuyor musunuz, O’nun ahlakı Kur’an’dı” buyurmuşlardır.
Yüce İslam’ın ilk emri ilim öğrenmek olmasına rağmen, gönderilmesindeki gayenin “Ahlakı tamamlamak” olması, edebi ilimden önce gerekli kılar. Bu husus Yunus Emre’nin,
“İlim meclislerinde aradım, kıldım talep,
İlim geride kaldı, illa edeb, illa edeb.”
dizelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Yani edeb, ilimden de önce, manevi olgunluğun ilk şartını oluşturmaktadır. Yirmi sene boyunca İmam Malik Hazretleri’nin yanında bulunan Abdurrahman bin Kasım’ın, “Bu sürenin 18 senesini edeb, iki senesini de ilim öğrenmekle geçirdim; keşke hepsini Edeb öğrenmekle geçirseydim” sözleri çok düşündürücüdür. Anonim bir beyitte ise,
“Edeb; ehl-i ilimden hâli olmaz,
Edebsiz ilim okuyan, âlim olmaz.”
buyrulmakla, ilim inşası için edeb zeminine ihtiyaç bulunduğu anlaşılır.
Hadis-i Şerif’te “Hiç bir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz” buyrulması ve yine başka bir hadiste “Utanmadıktan sonra dilediğini yap” buyruluyor olması maddi-manevi tüm değerler içerisinde en değerli olan ve her şeyden önce gelenin, ahlak yani edeb olduğunu gösterir.
Edeb adeta ruhun örtüsü gibidir. Bir anonim beyitte,
“Edebtir kişinin daim libası,
Edebsiz insan üryana benzer”
buyrulurken bir başka beyitte ise,
“Edeb bir tâc imiş nûr-î Hûda’ dan,
Giy ol tâcı, emin ol her belâdan”
denilmekle edebin manevi koruyuculuk yönüne işaret edilmektedir.